18 Kasım 2009 Çarşamba

KAŞ'DAN MEİS'E...



Saat 06.00 kışın ortasında bir akdeniz kasabasında, kaş'ta sabahın ilk ışıkları doğuyor... Ne büyük şehrin trafiği, telaşı, koşuşturması, stresi ne de yazın sıcak ve kalabalık günlerinin izi yok. Limanda, sokaklarda, evlerde, hatta denizde yalnızlık ve sessizlik hakim.Kaş'ın en iyi arkadaşı ise meis. İki eski dostu akdeniz ayırıyor. Gümrük kapıları, diplomasi koridorları, it dalaşları...Kaş bir sahil kasabası..günün ilk hareketleri de limanda başlıyor. Erken satte balığa çıkanlar günün ilk ışıkları ile geri dönüyor.Zaman ağır geçiyor. Kimsenin acelesi yok. Herşey kışın sessizliğine uygun... Dakikalar sakin ve acele etmeden geçiyor.Kaş resmi rakamlara göre sekizbin nüfuslu, antalya iline bağlı bir akdeniz kasabası. Bundan otuz yıl önce yani turizmin kaş'ı keşfetmediği yıllarda, yolu, suyu, elektriği olmayan bir yermiş. Dünyaya açılan tek kapısı ise 20 dakika uzaklıktaki Yunanistan'a ait meis adasıymış. Aslında meis adası ya da yunanca adıyla kastelarizo tarihte okutulan oniki adadan sadece biri. Yunan adalarının türkiye'ye en yakın yunanistan'a ise en uzak olanı... Yıllarca rumların ve türklerin birarada yaşadığı bir yer. Kaş'a ulaşmayan yollar meis'in denizin ortasındaki yalnızlığı bu iki yakayı birbirine daha da yakınlaştırmış. Lozan görüşmeleri sırasında varılan mübadele anlaşması ve sonrasında yaşanan değiştokuş bile bunu değiştirememiş. Sadece meis'teki türkler kaş'a, kaş'taki rumlar da meis'e geçmiş. Arkalarında yüzyıllardır süren ve bugün hala anlatılan dostlukları, alışverişleri ve hayatları bırakarak. Doğma büyüme kaşlı eşref amca o günleri hala özlemle anıyor.Eşref amca: “biz çocukluğumuzda ilk zamanları bütün ihtiyacımızı hemen hemen herşeyi ordan alırdık. Gidiş geliş serbestti. Ordan pirinç alırdık, şeker alırdık makarna alırdık, ne ihtiyacımız varsa temin ederdik. Onlarda burdan odun, tavuk, yumurta götürür, mum götürürlerdi. Onları orda satarlar karşılığında yiyecek maddesi alırlardı. Herşeyimizi biz meisten getiriyorduk. Bir tane motor vardı iki tane kayık vardı. Kayıklarla motorla gidip geliyorduk. Orda öyle güzel mağazalar vardı ki grekdişan birmanlar, bütün mantoluklar kadife ince kadife ipek kadifeler jarzeler margazitler bak bunların isimleri çok önemli şimdi yok. İsmet inönü rahmetli olsun o meisi alacakmış ama bir hata olmuş ne olduysa bilmiyorum çok bize münasip değilmiydi.” Meis yolların ulaşmadığı kaş için uzun süre hayat damarı olmuş. Derde düşen eşref amcanın da dermanı olmuş. Eşref amca :“ben kulaklarımdan rahatsız olmuştum. Sağır olmuştum. Bir hafta kaldım meiste. Ordaki doktorlar tedavi etti beni.” Tüm yokluklara rağmen kaş'ın eski toprakları o zamanlar bugünden çok daha güzeldi. En önemli olay da haftada bir istanbul'dan çıkıp iskenderun'a giden geminin gelişiydi.Eşref amca: “çok dertliyim bu kadar bizim denizlerimiz varken vapurlarımız haftada bir kere geliyordu. Sonra bazen 15 e çıkarılır 15 günde erzak indiriyorlardı erzak bindiriyorlardı yolcu getiriyorlardı yolcu götürüyorlardı. Ama fevkalade güzeldi.”81 yaşındaki zekiye teyze'de eşref amca gibi doğma büyüme kaş'lı. Kaşta Eski günleri hatırlayanlar birer birer azalıyor. Kaş da eski kaş değil. Yazın kalabalıktan geçilmeyen kaş'ın en eski caddesi uzun çarşı'da yürürken zekiye teyze biraz sitemkar biraz özlemle eski zamanları anlatıyor. “size anlatacak şeyim çok da çok dertliyim zaten de çok üzgünüm buranın yerlisi olduğum için, ağladım ben bu sokağa. Neden biliyormusun baştan aşağı büyük taşlar vardı , aşağı kadar seke seke iniyorduk etrafında. Yuvarlak buz gibi kaliteli beyaz taşlar kenarlarında şöyle iki parmak toprak, her gelen belediye reisi yıktı burayı.Kaş'ta bozulan, değişen tek şey yollar, binalar değil. Zekiye teyze eski kaş'ı anlatırken birden çocukluğunda oyunlar oynadığı kiliseyi hatırlıyor. Daha doğrusu eski kiliseyi. Zira kilise artık cami olmuş.“ah orası o kadar güzeldi ki. O cami o kadar güzeldi. O caminin kubbesi var iç kısmında, yani kilisenin kubbesiydi. Benim çocukluğumda, hastaneydi orası o kubbenin içine girdiğinde yuvarlak kubbenin üst kısmında isanın resimleri vardı, kendilerine göre işaretler yani. Tam ortada isa vardı ve yanında arkadaşları vardı. Camiden girdiğinde şöyle sağ tarafta duvarda gene isanın resimleri vardı. Ama bu oyma taş resimlerde gene isa böyle merdivenin altına saklanmış çarmığa germişler birçok anlamlı resimleri vardı. Burayı cami yaptılarda resimlere ne oldu bilmiyorum. 5,10 sene geçti üstünden.” Zekiye teyze'yle yıllardır görmediği eski kilise yeni camiye gidiyoruz.bir zamanlar kaş'ın dışında yer alan bu kilisenin etrafını kaş sarmış. Ve cami de her geçen yıl eklenen binalar sayesinde neredeyse merkezde kalmış. “biz de çocukluğumuzda buralarda oynamaya gelirdik sadece burası vardı hiçbir ev yoktu. “Eskinin kilisesi bugünkü caminin içine girince zekiye teyze yine çocukluk günlerine dönüyor. Silinen dini tasvirleri, sökülen sütunları anlatıyor.“burda kubbe gibi tam ortada tenekemiydi bilmiyorum ama üzerinde isanınnı resimleri olan bir bölüm vardı. Kenarında da arkadaşları duruyordu. Musamere yaparlardı burda. İçerde odalar da vardı, mermerden sütünlar vardı. Mermerden sutünları bir başkaydı hep onlar yıkılmış.”Artık rehberimiz 81 yaşındaki zekiye teyze. O mu bizi gezdiriyor , biz mi onu tam olarak anlaşılamasa da böyle bir yol arakadaşının kolay kolay da bulunmayacağı kesin. Ertesi gün zekiye teyzeyle 65 yıldır gitmediği meis'e gitmeye karar veriyoruz. Mesafe kısa ama işlemler uzun. Sabah 9'da çıkmayı planladığımız yolculuk gerekli işlemler haftasonuna denk geldiği için geçikiyor. 20 dakikalık kaş-meis yolculuğuna tam iki buçuk saat süren bürokratik işlemlerden sonra çıkıyoruz. Zekiye teyze beklemekten biraz yorulmuş ama yine de heyecanlı. Bir yandan 65 yıldır görmediği hatıralarındaki meis'i anlatıyor. Bir yandan ne kadar değiştiğini merak ediyor. “55-60 sene sonra meise gidiyorum çok mutluyum, o zamanlar hevesliydim, sık sık gider gelirdik oraya. Güzel elbiseler dikinir gelirdik ondan sonra hep ordan alışveriş ederdik. Bizim kaş’ta bakkal dükkanı dahi yoktu.yeni daha tam yerleşmemişti. Bütün erzaklarımzı yiyeceklerimizi, giyeceklerimizi meisten getiriyorduk herşeyler vardı orda. Hele kolanyası o kadar güzel kolanyası vardı ki bakalım gidelim görelim oraları da ne olmuş. 2. Cihan harbinden sonra neler oldu neler… karşıdan gördüğümüz kadarıyla yandı ama içi ne oldu kimbilir. Uçaklar aniden geliyor bombalarını atıp hemen gidiyorlardı. Hem de bizim o tarafa kaçıyorlardı. Bizim o tarafa falan bir bomba bile düştü.”Yola yeni çıkmamıza rağmen kısa bir sürede yunan karasularına giriyoruz.sadece 7 mil olan mesafenin tam ortasında teknede yunan bayrağı çekiliyor. Kaptan türk kara suları ile yunan kara sularını birbirinden nasıl ayırd ettiklerini anlatıyor.“karşıda küçük serpilmiş adalar var. En küçük ada artık sınır olmuş.yunan sınırıda öyle biliyoruz. Evet şu anda gelmiş oluyoruz yunan sularına.Meis'e iner inmez zekiye teyze hayretini gizleyemiyor. Adanın bomboş hali onun anılarıyla hiç örtüşmüyor.“burası cıvıl cıvl dopdoluydu. Şimdi yaşlılar kalmış burda. Allahım çocukluğumdan kimseler kalmamış.”Meis ayrı bir dünya. Kaş'ın tersine güzelliklerini korumuş, saklamış, yaralarını sarmış bir ada...Ama kış'ın meis en az eski dostu kaş kadar yalnız. Evlerin camları kapalı. Adanın aynı zamanda merkezi olan kıyıdaki yolda birkaç kişi, açık olan kahvelerin önünde oturuyor. Ancak yine de karşılaştığımız kişiler zekiye teyze'ye çok sıcak davranıyorlar.“-anane hoşgeldin-hoşbulduk hemde güzel türkçe biliyor-ne pan iyi mi?-iyi sizler naparsınız -iyi çok iyi bak- eski, meis ne kadar güzeldi ne kadar birbirimiz seviyordukEn sıcak karşılaşma ise 77 yaşındaki nikola amcayla oluyor. Kaş'ın zekiye teyzesi varsa meis'in de sarı nikola amcası var. Nikola amca kırık türkçesiyle zekiye teyzeyle eski günleri yad etmeye başlıyor. Onlar yarenlik ederken bizim yine yerine getirmemiz gereken bürokratik işlemler var bu yüzden mikrofonu teknenin kaptanı kamil kaptana emanet ediyoruz o da bu işten gayet memnun gözüküyor...“ -biz ne bekliyon böyle-çok güzel bak, hep eski şeyler duruyor böyle-eski zamanda 12 bin, 12 bin insan oturuyor meiste-öyle mi bak bizim-12 bin çalışıyor türkiye. Bizim kayıkçı geliyor türkiye alıyor odun alıyor kömür soba getiriyor erzakti, arabi,şeker pirinç getiriyor.”Meis adasının bugünkü sakinlerinin yaş ortalaması 60 civarında. Meis yazları tatile gelenlere dolup taşsa da şimdi kıştan payına düşen günleri yaşıyor. Daracık sokakları bomboş. Limandaki birkaç balıkçı teknesi dışında denizde hiçbir hareket yok. Ada sakinlerinin en çok sahip olduğu şey zaman. Bu zamanı da kıyıdaki açık olan birkaç lokantanın bir masasından öbürüne geçerek değerlendiriyorlar. Kış en az kaş'ta olduğu kadar meis'de de mutlu geçiyor...Meislilerin de dünyaya açılan kapıları kaş. Bu nedenle her hafta cuma günleri hertürlü ihtiyaçlarını karşılamak için alışverişe kaş'taki pazara gidiyorlar. Türk olduğumuzu söylediğimizde belirttikleri tek şey onların karşı kıyı ile dostluklarının son altı aya değil yıllara dayandığı.Adam: bizim dostluğumuz politikaclıardan önce zaten vardı. Benim kaş'ta birçok dostum var. Gelirler lokantamda yemek yerler beni meis'e gelince bulurlar. Biz birbirimize zaten çok yakınız.Tüm bu yakın karşılamalardan ve konuşmalardan sonra sıra dönüşe geliyor. Zekiye teyze heyecanlı bir günün ardından biraz yorgun düşüyor. Tekneye biniliyor. Sanki tekrar görüşülecekmiş gibi veda ediliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder