24 Kasım 2009 Salı

Dünya Dışı, Masal!



Yuri Gagarin, Gzhatsk yakınlarındaki Kluşino`da 9 Mart 1934 tarihinde dünyaya geldi. (Şimdiki Ukrayna'da olan bu kasabanın adı 1968`de Gagarin olarak değiştirildi). Annesi ve babası kolektif bir çiftlikte çalışıyordu. Yuri dört çocuktan üçüncüsüydü, özellikle ablası Yuri`yle yakından ilgilendi. Sovyetler Birliği`ndeki milyonlarca aile gibi Gagarin ailesi de II. Dünya Savaşı`ndan kötü biçimde etkilendi. İki abisi 1943`te Almanya`ya götürüldü ve savaş bitene kadar geri dönemediler. Hocaları Gagarin`i zeki ve çalışkan fakat biraz da yaramaz bir çocuk olarak tanımlardı. Matematik hocası savaş esnasında Kızıl Ordu Hava Kuvvetleri`nde uçmuştu, bunun da Gagarin üstünde büyük bir etki bıraktığı söylenir.

Bir dökümhanede çıraklığa başlayan Gagarin daha sonra Saratov`da bulunan yüksek teknik okuluna seçildi. Oradayken "Hava Kulübü"`ne girdi ve küçük uçaklarla uçmayı öğrendi. Bir hobi olarak başladığı bu iş zamanla hayatının önemli bir bölümünü kaplamaya başladı. 1955`de okulunu tamamladı ve bir pilot okulunda savaş uçağı eğitimi almaya başladı. Orada 1957 yılında evleneceği Valentina Goryacheva ile tanıştı. Eğitimden sonra hava şartlarının kötü olduğu Norveç sınırında bir bölgeye atandı.


Tarihin ilk yörünge uçuşunu gerçekleştiren Yuri Gagarin, bu görevin kendisine verilmesinden dolayı büyük bir mutluluk duymuştu. Hareketten az önce verdiği demeçte şunları söylüyordu: "Bildik bilmedik tüm sevgili dostlar, yurttaşlar, tüm ülkelerin ve kıtaların halkları! Birkaç dakikaya kadar güçlü bir uzay gemisi beni evrenin uzaklarına taşıyacak. Size hareketten önceki şu birkaç dakikada ne söyleyebilirim ki? Tüm yaşamım gözlerime tek bir güzellik anı gibi görünüyor. Şimdiye değin yaptığım, yaşadığım her şey, bu an için yapılmış ve yaşanmıştı. O denli uzun süre ve coşkuyla hazırlandığımız deneme saati bu kadar yaklaşmışken duygularımı tahlil etmenin benim için ne zor olduğunu anlıyorsunuzdur. Benden tarihin ilk uzay uçuşunu gerçekleştirmem istendiği anda duyduklarımı aktarabilmek zor. Sevinç miydi? Hayır, yalnızca sevinç değil. Gurur? Hayır yalnızca gurur da değil. Sonsuz bir mutluluk duydum. Uzaydaki ilk insan olmak, doğayla şimdiye değin hiç kimsenin yapmadığı şekilde ve tek başına yüzyüze gelmek daha fazlasını düşleyebilir miydim?... Uzay uçuşuna çıkmak üzere olduğum şu anda mutlu muyum? Tabii mutluyum. Gerçekten de insanoğlu her çağda ve her yerde büyük keşiflere katılmaktan büyük mutluluk duymuştur."


12 Nisan 1961 tarihinde Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu. Uzaygemisinin adı “Vostok 1” idi. Uluslararası medyaya göre Gagarin, uzayda "Burada Tanrı falan göremiyorum." demişti. Ancak uzay uçuşu sırasında dünya ile yaptığı konuşmaların yayımlanan metninde böyle bir cümle yer almaz. Gagarin daha yörüngedeyken rütbesi TASS'in birinci kumandanı Rusya'dan Simon olarak bilinen Maksat Babayev tarafından yükseltildi. Sovyet otoritelerine göre rütbe değişimin hemen yapılmasının sebebi Gagarin`in iniş sırasında ölebileceğini düşünmeleriydi. Ama bu gerçekleşmedi ve Gagarin dünyaya çok ünlü biri olarak döndü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi`ni "bütün başarılarımızın düzenleyicisi" olarak övdü.


Rus uzay gemisi Voskhod II'de bulunan Alexei Leonov, yörünge uçuşlarından birinde Dünya'ya bakarken edindiği izlenimleri paylaşıyor: "...Voskhod II'nin dış kapağı açıldığında, uçsuz bucaksız kozmos, hiçbir sözcüğün betimleyemeyeceği güzelliğiyle önüme serildi. Dünya gözlerimin önünde süzülüyordu; düz gibi görünüyor, ancak kenarlarındaki kıvrım küre şeklinde olduğunu anımsatıyordu. Başlığımın göz kısmındaki kalın filtreye karşın bulutları, Karadeniz'in çırpıntılı yüzeyini, kıyıyı, Kafkas sıradağlarını, Novorossiyks körfezini görebiliyordum. Kapağı arkamdan hafifçe iterek uzay gemisinden ayrıldım. Uzay gemisi ve kaptanla aramdaki bağlantıyı sağlayan cankurtaran ipi yavaş yavaş geriliyordu. Gemiden ayrıldığım süredeki itim ona da hafif açısal bir momentum kazandırmıştı. Dünya üzerindeki uçuşunu sürdüren uzay gemisi güneş ışınları içinde parlıyordu. Işık-gölge zıtlığı yoktu, çünkü geminin güneşe bakmayan tarafı da dünyadan yansıyan ışınlarla aydınlanmaktaydı. Görkemli ormanlar, ırmaklar ve dağlar, ayaklarımın altında birbirini izliyordu. Kendimi büyük bir yükseltide uçan bir uçakta gibi hissediyordum. Ancak aradaki mesafe çok fazla olduğundan, kentleri birbirinden ayırmak olanaksızdı; sanki rengarenk, dev bir haritanın üzerinde uçuyor gibiydim."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder