30 Eylül 2009 Çarşamba

Berlinli Bir "Zaman Dostu"nu Hatırlamak...

Berlin’in, Almanya’nın ve hatta öfke kutuplarında dolaşan, umutsuz iklimlerde sağ ve salim kalabilmiş büyük insanlığın; yirminci yüzyıl hastalığından muzdarip, onun kiri ve ardıllığıyla lanetlenmiş ‘şimdiki zaman” çocuklarının kader çizgisidir Friedrichstrasse. Kreuzberg’den Mitte bölgesine kadar uzanan ana cadde Soğuk Savaş’ın en hararetli günlerini yaşamış ve 1989’da Berliner Mauer kırk yıllık bir hıncın indirdiği darbelerle yerle bir olana kadar da Doğu-Batı krallıklarının salhanesi olmaya devam etmiştir. Seksenlerin bezgin ve tüketilmiş Avrupa gençliği “No more wars, no more walls. A united world.” diye bağırırken, onların yeni düzen şarkılarını tüm dünya buradan duymuştur. Şimdilerde U6 hattını takip edip Friedrichstrasse’nin herhangi bir noktasından yeryüzüne çıkmak; ardından da Amerikalıların deyimiyle ‘Berlin’in Beşinci Caddesi’nde uzun soluklu bir yürüyüş yapmak eskiye nazaran çok daha heyecansız. Yakın geçmişe kadar yalnızca Checkpoint Charlie-Amerikan Kontrol Noktası’na kadar sokulabilen kapitalizm bugün, Doğu Berlin’in ünlü şehir merkezi Mitte dahil olmak üzere; şehrin her köşesinde, doyurulup büyütüleceği bir vitrine yahut da ofis katına kavuşmuş durumda. Avrupa küresinin merkez yokuşlarında bir aşağı, bir yukarı hareket edip duran Berlinliler de, yirmi yıl öncesinin bölünmüşlüğünü ve korkutulmuşluğunu çoktan unutmuşa benziyor. Kapalı otoparkların ve sıcak su boru hatlarının üstünde, çok katlı iş merkezlerinde-alçıplak duvarların arasında- zaman tüketen yetişkinler kapitalin bir ucundan tutma kaygısı içindeler. Starbucks’ın, Schlicht’in, Bandy Brooks’un geniş pencereleri ve gün boyu açık olan otomatik kapılarının ötesindeyse, komünizm kelimesini okul kitaplarında tanıyan, olgunlaşma dönemini on bir eylül sonrası Amerikan dizilerinde tamamlayan bir gençlik yetişiyor. Ana caddenin son on beş yıldır restore edilmekte olan eski yapıları – yani kimi zaman umut verecek kadar kesintisizce uzanan öykü anlatıcıları- dertli, bir parça da kırgın bugünün Berlinlisine. İngiliz Lancesterlarının bombalarıyla yok olan eski komşuları arada bir hatırlarına gelmese, ‘yeninin gölgesinde tamamen yok olup gideceğiz’ fikrine kapılacak hepsi. Uzaklardan, bir müttefik bombasının yaraladığı boynunu uzatan Kaiser Wilhelm Kilisesi şehrin değişen ve dönüşen gücüne kafa tutuyor bir parça; dudaklarını bir an göğe değdiriyor; diğerlerine cesaret veriyor. Schiller’in dizelerine atıfta bulunuyor ve bağırıyor “Kucaklaşın, siz milyonlar! Bu öpücük tüm dünya için...” diye. Daha ileriye- mesela Spree Nehri’nin karşı kıyısına- yürümek ve eskinin ruhunu kovalamak istiyor insan. Metroyu kullanmaya gerek yok; kuzeye doğru birkaç durak kat ettikten sonra Riverside Oteli civarından demiryolu köprüsüne doğru kıvrılmak ılık bir günde yalnızca yarım saat sürüyor. Çok değil, yüz metre sonra, bir başka zaman tutkunu dost beliriveriyor. Berliner Ensemble, kocamışlığının ağırlığıyla, ayakta kalmışlığının delikanlıca sevinciyle kendine yakışır bir karşılama tertipliyor. O da eski dostlarını anıyor hep ve geçmiş yüzyıl hikâyelerini ısıtıyor içinde. İngiliz bombalarıyla değil ama; sürgün ve zorluklarla geçen ömrünün yüküyle ezilen Brecht’in doğum ve ölüm evidir bu bina. Kulak kabartıp, Cesaret Ana’nın duygu dolu sesini, ‘savaş orospusu’ Yvette’nin türkülerini, köpek satıcısı Şvayk’ın Hitler’le tarihi karşılaşmasının ayrıntılarını dinlemek; puro içen adamla olan randevunuzda sağlam bir gestus edinmek lazım gelir içeri girmeden önce. Anlatıcı içeride bekliyordur sizi mutlaka-ki onu, on beşinci sıradaki herhangi bir koltukta, yuvarlak gözlük camlarını parlatırken bulmak kuvvetle muhtemeldir. Duvarların, oturma sıralarının, ışık düzeneklerinin, tarihi Theater am Schiffbauerdam binasının ve de tüm şehrin dilidir o Berlinli. Hiç susmamış ve ölmemiş olan…


*** “...bazıları müttefik uçaklarını başlarının üstünde gördüklerinde gözyaşlarına boğuluyorlardı; halbuki daha birkaç sene öncesine kadar o uçaklar ‘çıplak terör’dü onlar için.” –Collier’den
Richard Collier’in Gökyüzünde Uzanan Köprü isimli kitabında 1948-49 yıllarında yaşanan ünlü Berlin Ablukası anlatılır ve müttefik uçaklarının Batı Berlin’e günde yüzlerce parti ihtiyaç maddesi, erzak aktardığı ‘Berlin Airlift’ dönemi olayları işlenir. Savaş sırasında Berlin halkının yok edilmesi için cephane taşıyan C-47’ler, abluka zamanında hayat dağıtırlar şehre. Soğuk Savaş kelimesinin anlam kazandığı zamanlardır.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Berlin Duvarı


1961 yılında Berlin Duvarı'nın yerine önce sadece basit bir tel örgü çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine adı kapitalist batıda "Utanç duvarı" olarak da bilinen Berlin Duvarı inşa edildi ve bu tel örgü duvarın üstünde yeniden yeraldı. Doğu ve Bati Berlin'in arasındaki bu duvar, aslında biri 3,5 digeri 4,5 metrelik iki çelik parçadan oluşuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kaçmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıştı. Buna karşılık Batı Almanya'ya bakan taraf ise grafitti ve çizimlerle doluydu. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu, 186 yüksek gözetleme kulesi ve yüzlerce lamba konmuştu. Doğu tarafında motorsikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi. Duvar boyunca 25 karayolu, demiryolu ve suyolu sınır kapısı yeralıyordu. Tüm bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaşık 5 bin kişi tüneller, evde yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Dogu'dan Batı'ya kaçmayı başardı.



Duvarla birlikte Doğu'dan Batı'ya kaçışlarda en büyük dramlardan biri de Bernauer Strasse'de yaşandı. Nitekim bu sokaktaki evler Doğu'da yeralmalarına rağmen ön cepheleri Batı'daydı. İlk başlarda pencerelerden yaralanmayı ve sakatlanmayı göze alan kaçışlar oldu, sonraları bunu önlemek için evlerin pencereleri tuğlalandı. Kısa bir süre sonra ise bu evler tamamen yıkılarak yerlerine duvar örüldü. Doğu'dan Batı'ya kaçmak isterken yaşamını yitiren ilk kişi olarak bilinen Ida Siekmann, 22 Auğustos 1961'de işte burada can vermişti. Günümüzde eski Berlin duvarının bu bölgesinde duvarın bazı kalıntıları ve konuyla ilgili bir müze bulunmaktadır.


24 Ağustos 1961'de ise ilk kez silah gücüyle, 24 yaşındaki Günter Litfin'in Spree nehri üzerinden kaçışı ölümcül olarak engellendi. Sınır nöbetçilerin mermileriyle yaşamını yitiren son kişi ise, duvarın yıkılmasından 9 ay kadar önce 6 Şubat 1989'te kaçmaya çalışan Chris Gueffroy oldu. Berlin duvarını aşmak isterken can verenlerin sayısı hala kesin olarak bilinmemekle birlikte, en az 86 en fazla ise 238 olduğu tahmin edilmektedir. Duvar boyunca, burada yaşamını yitirenleri anımsatan pek çok küçük anıta rastlamak mümkündür.



YIKILIŞI
1989 yılı başlarında Alman Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti, isteyen Doğu Almanya vatandaşlarının Sovyetler Birliği dahilindeki diğer Doğu Bloğu ülkelerine geçiş yapabilmesine izin verdi. Bu iznin çıkmasıyla beraber binlerce Doğu Alman vatandaşı Polonya, Çekoslavakya, Macaristan, Yugoslavya gibi ülkelerin başkentlerine akın etti ve buralarda bulunan Amerikan, İngiliz, Fransız büyükelçiliklerine sığındı. Daha sonra da bu sığınmacılar özel trenlerle Doğu Bloğu dışındaki ülkelere kaçmaya başladılar. Kaçışın bu kadar yoğun olduğu bir durumda Dogu Almanya Hükümeti duruma bir çözüm bulmak için toplandı. Burada yaşayan insanlar artık bu şekilde zaten Doğu Almanya'dan çıkabildiklerine göre duvarın bir anlamı kalmamıştı.

Doğu Alman hükümeti, duvarın kaldırılmasına onay vermişti. 9 Kasım 1989'da bu kararı halka açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenlendi. Karar açıklandığı andan itibaren duvarın iki tarafında yüz binlerce insan birikmeye başladı. Gece yarısına doğru hükümet ilk olarak Brandenburg Kapısı'ndan başlayarak barikatları ve geçiş önlemlerini kaldırdı. Her iki Almanya tarafından yaklaşan insanlar duvarın üzerinde buluştular. İnsan seli bir saat içinde yüz binlere ulaştı. Duvarın yıkımına resmi olarak 13 Haziran 1990'da, daha önce de burada adı geçen Bernauer Straße'de 300 Doğu Alman sınır askeri tarafından başlandı. Alman Demokratik Cumhuriyeti de duvarın yıkımından sonra çok fazla dayanamamış, 13 Ekim 1990´da resmen sona ermiştir. Duvarın şehrin içinden geçen kısmı aynı yılın Kasım ayına kadar neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı. Nitekim Berlinliler onlarca yıl bölünmüşlüğün yara izlerini bir an önce bertaraf etmek istiyordu.

Duvar yıkıldıktan bir süre sonra yapılan ankette halkın bir kısmının duvar yıkılmadan önce daha memnun olduğu görülmüştür. Bunun başlıca sebeplerinden birisi, Doğu tarafında insanların eğitim, sağlık gibi hizmetleri parasız alıyor olması ve sosyalizmin nispeten eşit koşullar sağlıyor olmasıydı. Duvarın yıkılmasıyla beraber bu tarz hizmetlerin eksikliği duyulmaya başlandı, Batı Almanya'nın kapitalist sistemine ve rekabet ortamına uyum güçlükleri yaşandı. Batı tarafındakiler ise Doğu'nun yapılandırılmasına yönelik ek vergilerden rahatsızlık duymaktaydılar. İki Almanya'nın birleşmesinden sonra Batı Almanya'dan ve uluslararası sermaye çevrelerinden Doğu'ya sermaye akışı gerçekleşti. Emeğin daha ucuz olduğu bu bölgelerde ücretler hala Almanya'nın batı bölgelerine göre daha düşük seyretmektedir. Halen, Almanya'nın en yüksek işsizlik oranları Doğu şehirlerindedir. Sosyalizm döneminde işsizlik gibi bir soruna sahip olmayan Doğu Almanya vatandaşları, duvarın yıkılmasıyla birlikte kapitalist ekonominin farklı koşullarıyla karşı karşıya kaldı.

25 Eylül 2009 Cuma

Batı Berlin


Batı berlin almanya'nın ayrı olduğu sürece üç garantör ülkenin (ingiltere, fransa, abd) askeri kontrolü altında, şehir devlet benzeri özel bir statüyle yönetilmiş ve sadece de facto olarak batı almanya'ya bağlı kalmış bir şehirdir. batı berlin belediye başkanının bir devlet başkanına yaklaşan yetkileri mevcut olmuştur. almanya toprağının tümünü temsil ettiği konusunda hak iddia eden ve bunu anayasalarına koymuş iki devletin arasında batı berline layık görülmüş bu üç devletin kontrol bölgesine ayrılmış yarı bağımsız şehir statüsü soğuk savaşın ısınmasını önleyen faktörlerden olmuştur. konuyla ilgili ikonlar olarak batı berlin batı alman parlamentosunda temsil edilmemekteydi, şehir meclisi batı alman yasama organının aktivitelerini tek taraflı olarak kabul etmekteydi. Doğu almanya ve büyük ağabeyi sovyet rusya, çeşitli zamanlarda batı berlini ilhak için hazırlıklar yapmış, başka bir zamanda şehri ablukaya almış ve Berlin Bunalımı'na sebep olmuştur. bu diken üstünde yaşam yüzünden berlin'de yaşayan halk ve burada ikamet eden endüstri ise doğu berlin'deki gibi etraflarına duvar çekmektense (bkz: berlin duvarı), batı almanya ve diğer garantör ülkeler tarafından oldukça yüksek miktarda mali sübvansiyonlara tabi tutularak (özel maaş, vergi azaltımı vesaire) şehri terketmelerinin önüne geçilmiştir. birleşmeden sonra ise endüstri bu subvansiyonların bitişiyle hızlıca şehri terketmiştir. günümüzde berlinin iflasına yol açanın da bu mali sübvansiyondan normal duruma geçişte yaşanmış aksaklıklar olduğu söylenir.

soğuk savaş dönemi'nde kapitalist batı için okyanusların ötesinde bulunan bir ada. bu ada öylesine değerli görülmüştür ki abd başkanları görevde bulundakları dönemlerde mutlaka buraya resmi ziyaretlerde bulunmuşlar ve sovyetlere karşı en ciddi meydan okumalarını burada yapmışlardır (bkz: ich bin ein berliner). bu şehir batı almanya'ya hayli uzak bir noktada olmasından ve haliylen batıyla olan bağını sağlayan tüm yollar da batı almanya'nın hiç bir zaman resmen tanımadığı doğu almanya üzerinde olduğundan en ciddi sorun ulaşımdı. abd ve sscb arasındaki anlaşmalar gereği ulaşım 3 karayolu, 3 demiryolu ve 3 hava koridoru ile sağlanmaktaydı. ulaşım için ayrılmış karayolları üzerinde seyahat eden bir otomobil olurda arızalanırsa o yolların çevrelerinde kuş uçurtmayan doğu alman askerleri gelip tutanak tutup izinler çıkarana değin otomobil sürücüsü arabadan inip yere ayak basamazdı. demirollarında ise buna benzer bir uygulama mevcuttu. trenler hedefe doğru hiç durmadan hareket eder, ikinci dünya savaşı öncesi inşaa edilmiş istasyonlar da haliylen hiç kullanmadığından otlar bürümüş vaziyette yıllarca beklerlerdi.


ekşisözlük

Berlin Ablukası, 1948-1949

1948-1949'da Sovyetler Birliği’nin, Batılı işgal devletlerini Batı Berlin’deki egemenlik haklarından vazgeçmeye zorlama girişiminin yol açtığı uluslararası bunalım. Mart 1948'de İngiltere,Fransa ve A.B.D.’nin Almanya’daki işgal bölgelerini tek bir ekonomik birim halinde birleştirme kararı Sovyetlerin tepkisine yol açtı ve Sovyetler Birliği Müttefikler Kontrol Konseyi’nden çekildi. Batı’da yeni bir Alman Markı’nın piyasaya çıkmasını Doğu Alman parasına karşı rekabet olarak gören sovyetler Batı ile Berlin arasındaki demir, kara ve su yollarını kapatarak kenti ablukaya aldı. 26 Haziran 1948'de ABD ve İngiltere kente acil gereksinimleri havayoluyla sağlamaya başladılar ve Berlin’den dışarı yapılan sanayi ihracatının hava yoluyla gerçekleşmesi için bir “hava köprüsü” kurdular. Artan gerginlik karşılıklı askeri güç tırmanmasına yol açtı. Gerginlik sovyetler Birliği’nin 12 Mayıs 1949'da ablukayı kaldırmasına değin sürdü.










Doğu Almanya


Demokratik Alman Cumhuriyeti (DAC) (Almanca: Deutsche Demokratische Republik (DDR), II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet kontrolü altındaki bölgede kurulan sosyalist cumhuriyet (1949-1990). "Doğu Almanya" olarak da bilinir. 1952 yılında Almanya'nın yeniden birleştirilmesini öneren Stalin Nota'sının ABD tarafından reddedilmesinin ardından Sovyet etkisindeki Doğu Almanya tam egemenliğini ilan etti (1954). Doğu Almanya Varşova Paktı üyesi ülkeler arasında yer almaktaydı. Hatta Çekoslovakya'yı işgal eden 5 devletten biri idi. 18 Mart 1990'daki seçimlerde yönetimdeki Sovyet yanlısı Sosyalist Birlik Partisi (Almanca: Sozialistische Einheitspartei Deutschlands, kısaca SED) Volkskammer'deki (DAC ulusal parlamentosu) çoğunluğunu kaybetti. 3 Ekim 1990'da Volkskammer Doğu Alman toprağında Federal Alman Cumhuriyeti yasalarının geçerliliğini kabul etti. İki cumhuriyetin birleşmesiyle 1990 yılı içinde DAC'ın varlığı sona erdi.

24 Eylül 2009 Perşembe

Trabant





Doğu Almanya yapımı otomobil.Sahip olmak yıllarca beklemeyi gerektirirdi
Adını üretime başladığı yıllarda uzaya fırlatılan Sputnik'ten alan ve Almanca uydu anlamına gelen Trabant'ın üretimine 1957`de başlandı. Trabant, tarihe karışan Doğu Almanya’nın en çok kullanılan aracı oldu.
Trabantlar, sosyalist rejimin statü sembollerindendi. Halk arasında Trabant’ı olanlar ve olmayanlar diye bir ayrım vardı. Trabant’ı olanlar şanslıydı. Zira Trabant’a yani Almanya’da halk arasındaki adıyla ‘Trabi’ye sahip olmak o kadar kolay değildi. Trabi sahibi olmak için önce devlete bu talep iletiliyor daha sonra da teslimat için sıraya giriliyordu. Alıcılar oluşturulan listelerde sıranın kendilerine gelmesi için ortalama 12- 13 yıl bekliyordu.
II. Dünya Savaşından sonra Doğu Almanya’da otomobil endüstrisinin en büyük sıkıntısı malzeme temin edememekti. Bu da otomobil üreticilerini alternatif arayışlara itti. İlk kez 1957 yılında üretim bandından çıkan Trabantlar, geri dönüşümü sağlanmış malzemeyle yapılan ilk otomobil unvanına da sahip oldu. Zira Trabantların kaportası,Rusya’dan temin edilen pamuk atıkları ve Doğu Almanya’nın boya endüstrisinin atıklarından elde edilen Duroplast malzemesinden üretildi.
İlk kez 1957 yılında 4 bin marka satışa sunulan 601 ve 601 Üniversal modelleri Wankel motoru kullanıyordu ve 600 kilo ağırlığındaydı.100 km’de 5 buçuk litre benzin yakıyordu. Dört yetişkinin sığabileceği iç hacme sahip olan Trabantların kötü özellikleriyse, çok gürültü çıkarmaları ve çevreyi çok fazla kirletmeleriydi.
Doğu blokunun son yıllarında Trabant çağdaş batı normlarına uyum gösterdi ve 1.1 modeli Volkswagen Polo motoru ile üretildi. Böylece 28 litre benzinle ve 130 km/h hızla 450 Km yol yapan, thermosetting plastik dış gövdesi ile darbelerde ezilmeyen, asla çürümeyen, Mc Pearson sistemi ile mükemmel süspansiyonu olan bir araç yaratıldı.
Vikipedi